Kategori: Ürolojik Tedavi ve Operasyonlar

Sperm Hareket Azlığı Nedir?

Sperm Hareket Azlığı Nedir?

Erkek kaynaklı infertilite durumunun ardından birçok faktör olabilmektedir. Sperm kalitesinin belirlenmesi sırasında baz alınan kriterlerden olan sperm hareketliliği de erkek kısırlığının gündeme gelmesine neden olabilir.

Gebelik oluşumu için sperm hücrelerinin ideal sayıda olması, sperm morfolojisinin uygunluğu ve spermlerin ideal hızda ileri yönlü hareketliliği gibi şartların sağlanması gerekir. Sperm kalitesinin yalnızca sperm sayısına indirgenmemesi bu nedenle oldukça önemlidir. Bu yazımda sperm hareket azlığı ve sperm hareket azlığına yol açan nedenler hakkında bilgi aktaracağım. Öncelikle sperm hareketliliği yani sperm motilitesi kavramını açıklamak istiyorum.

Sperm Hareketliliği Nedir?

Sperm motilitesi olarak da adlandırılabilen sperm hareketliliği kısaca spermin yumurta hücresine doğru verimli bir şekilde hareket edebilme yetisi olarak tanımlanabilir. Spermlerin yumurta hücrelerine ulaşması ve döllenmenin gerçekleşmesi adına dişi üreme sisteminden yumurtaya doğru ilerleyebilmesi gerekir. Bu hareket ileri yönlü olmalıdır, aksi halde gebelik oluşumu için gerekli temel şart olan sperm ve yumurta hücresi birlikteliği meydana gelmez.

Spermler temel olarak 2 şekilde hareket ederler. Bu hareket mekanizmalarından biri ilerleyici diğeri ilerleyici olmayan nitelik taşır.

Non-progressif yani ilerleyici olmayan şekilde hareket eden spermler yumurtaya doğru ulaşamazlar, titreşip küçük daireler çizerler.

Gebeliğin oluşması için spermlerin sahip olmasını beklediğimiz hareket tipi ilerleyici harekettir. Kadın üreme sisteminde spermlerin ilerleyebilmesi için gerekli hız saniyede minimum 25 mikrometre olarak belirlenmiştir.

Sperm Hareket Azlığı Nedir?

Sperm hareket azlığı,  yumurta hücresiyle buluşabilecek ileri yönlü hareket edebilme yetisine sahip olan spermlerin, tüm spermlerin %32’sinden az olması durumudur.

Bu noktada bilinmesi gereken sperm hareket azlığının belirli bir ölçüye kadar normal kabul edildiği ancak tüm spermler içerisindeki oranının belirleyici olduğudur. Yapılan semen analizi sonuçlarında ideal şekilde hareket eden spermlerin oranı %32’den az olduğunda, sperm hareket azlığı gündeme gelir.

Sperm Hareket Azlığı Neden Olur?

Sperm hareket azlığı nedenleri oldukça çeşitlidir. Bazı hastalarda sperm hareket azlığına neden olabilen faktörler belirlenebilirken bazılarında belirlenemeyebilir.

  • Testis toplardamarlarında varisleşme ile karakterize varikosel hastalığının,
  • Sistemik hastalıkların,
  • Sigara kullanımının,
  • Hormon dengesindeki bozulmaların,
  • Pelvik bölgeye alınan travmaların,
  • Tekrar eden efeksiyonların,
  • İnmemiş testis gibi konjenital durumların,
  • Fiziksel ve psikolojik strese maruz kalınmasının,
  • Vitamin ve mineral eksikliklerinin ve
  • Sperm yapısındaki bozuklukların sperm hareket azlığına yol açan risk faktörleri arasında yer aldığı ifade edilebilir.

Sperm Hareket Azlığı Teşhis ve Tedavisi

Sperm hareket azlığı semen spermiyogram ile yapılabilmektedir. Farklı zaman dilimlerinde gerçekleştirilen en az iki semen analizi ile sperm hareket azlığı teşhisi konulabilmektedir. Gerekli durumlarda kan testleri ve hormon testleri yapılarak detaylı bilgi edinilebilir. Sperm hareket azlığının değerlendirilmesi amacıyla skrotal renkli Doppler ultrasonografiye de başvurulması mümkündür.

Elde edilen veriler doğrultusunda, sperm hareket azlığına yol açan temel faktöre göre tedavi planlaması yapılabilir. Bu noktada kimi zaman cerrahiye gerek duyulabilir kimi zaman kilo verilmesi, sigaranın bırakılması, vitamin desteği alınması gibi önlemlerle sperm hareketliliği artırılabilir. Kapsamlı muayene ve test süreçlerinin ardından üroloji ve androloji uzmanları tedavi süreçlerini hasta özelinde belirlerler.

Beni İnstagram’da Takip Edebilirsiniz

Sperm Hareket Azlığı Nedir?

Sperm Analizi

Sperm Analizi: Normal bir kişide spermin kalitesi günden güne değişebilir ve sperm tahlili sonuçları sperm toplanma tekniğine çok bağlıdır. Örnek toplanmasından önce cinsel perhiz dönemi bu değişkenliğin en önemli kaynaklarından biridir. Perhizin bir günü (1 haftaya kadar) sperm hacmini 0.4 ml, sperm konsantrasyonunu 10-15 milyon/ml‘ye kadar yükseltebilir. Perhiz süresi 7 günden fazla olursa sperm hareketliliği düşme eğilimi gösterir. Bu nedenle cinsel perhizden 48-72 saat sonra sperm toplanması önerilmektedir.

Sperm ŞekilleriSperm kalitesi için bazal değer oluşturmak amacıyla en az iki örneğin toplanması gerekmektedir. Boşalma (ejakulasyon) sonrasında sperm hareketliliği azaldığı için örnek alındıktan sonraki 1 saat içinde tahlil incelenmelidir. Taşınma sırasında örnek vücut sıcaklığında tutulmalıdır.

Taze sperm boşalmadan 15-30 dakika sonra sıvılaşır. Sperm hacmi en az 1.5 ml olmalıdır. Daha düşük miktarlar vajen asiditesini yeterince tamponlamayabilir. Daha düşük ejakulat hacmi retrograd ejakulasyon, ejakulatuar kanal obstrüksiyonu, yetersiz toplama ve androjen eksikliğine işaret edebilir. Sperm konsantrasyonu ml’de 20 milyondan fazla olmalıdır. Sperm hareketliliğinin normal değeri %50-60 hareketli ve kalite veya ilerleme skoru en az 2 (0 hareketsiz, 4 mükemmel hareket üzerinden) olmalıdır.

Sperm AnaliziSperm morfolojisi bir başka ölçüttür. Sperm başı, orta kısmı ve kuyruğu ile ilgili şekil özellikleri ve kesin boyutlar belirlenirken sperm ‘normal’ veya ‘anormal’ şeklinde sınıflandırılabilir. En titiz sınıflama sisteminde (Kruger morfolojisi) tüm ejakulat içindeki spermlerin sadece %14’ünün normal olduğu gözlenmektedir.  Sperm morfolojisi spermatogenez sırasında belirlendiği için tüm testis sağlığının duyarlı bir göstergesi olduğu kabul edilebilir.

Erkek İnfertilitesi

Erkek İnfertilitesi: Normal bir evli çiftin korunmasız ve düzenli cinsel ilişkileri sonucunda; altı ay içerisinde %75,  bir yıl içerisinde %90 gebelik olmalıdır. Bu süreçte gebeliğin oluşmaması durumunda infertilite (kısırlık) den bahsedilebilir. İstatistiksel olarak evli çiftlerin yaklaşık %15’inde infertilite problemi bulunmaktadır.

İnfertil çiftlerde yapılan çalışmalarda infertilite sebebinin %20-30 vakada sadece erkekte , %35-40 oranında da hem erkek hem de kadında olduğu gösterilmiştir. Böylece erkek faktörü çocuğu olmayan çiftlerin yaklaşık yarısında bulunmaktadır.

Erkek infertilitesinin başlıca sebepleri arasında;

  • Varikosel (testisin toplardamarlarında varis oluşması),
  • Testislerin küçük olması (atrofik testis ),
  • Doğuştan testis ve sperm yollarının gelişmemesi, anatomik anormallikleri (Vaz deferens agenezisi, epididim anomalileri vb.)
  • İnmemiş testis (testislerin yerinde olmaması…)
  • Geçirilmiş operasyonlar (kasık fıtığı, testis torsiyonu, kasık ve testis bölgesi ameliyatları, tümör operasyonları, omurilik bölgesi yaralanmaları ve ameliyatları vb.)
  • Ejakulasyon (boşalma) bozuklukları,
  • Küçük yaşta geçirilen ateşli hastalıklar, tekrarlayan idrar yolu infeksiyonları, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, kabakulak sonrası testis iltihapları (orşit), kronik prostatit gibi hastalıklar,
  • Böbrek hastalıkları, diabet, tüberküloz gibi kronik hastalıklar,
  • Işın tedavisi (Radyoterapi) veya Kemoterapi tedavisi görmek,
  • Kimyasal maddeler, sigara, alkol, uyuşturucu kullanmak, vücut geliştirici anabolizan steroidler kullanmak,
  • Uzun süreli sıcağa maruz kalmak, sıcak banyolar, sauna vb.
  • Hormon bozuklukları,
  • Genetik anomaliler en önemli gruplar olarak sayılabilir.

Bu sebepler arasında en sık görülenler ise  varikosel, inmemiş testis, orşit hormonal bozukluklar ve genetik anomalilerdir.

Günümüzde altı aylık korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik olmaması durumunda hem erkek hem de kadınlar ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Erkekler derhal bir üroloğa başvurmalıdır. Ayrıntılı bir geçmiş hikaye dinlendikten sonra detaylı fizik muayene yapılmalıdır. Sadece bu bölümde bile hastaların bir kısmında sebepler ve olası sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Bunları takiben mutlaka en az iki kere (en az 4-6 hafta ara ile) sperm ölçüm testi (spermiyogram) yapılmalıdır.

Spermiyogram ile spermlerin  sayısı, hareketi ve şekilleri değerlendirilerek bir sorun olup olmadığı kanaatine varılır.

Sperm sayı azlığı (oligospermia) , hareket zaafiyeti (asthenozoospermia), şekil bozuklukları (anormal morfoloji), kriptozoospermia (ciddi  sperm azlığı), azoospermia (spermde canlı yada ölü hücre olmaması) ve aspermia (hiç sperm çıkmaması) görülebilir.

Sperm testlerinde bu gibi bozukluklar varsa, ek testler istenmelidir.

  • Radyolojik incelemeler (testisin doppler ultrasonografisi, transrektal ultrasonografi, MR)
  • Hormon testleri (FSH, LH, Prolaktin, Testesteron vb.)
  • Genetik incelemeler (karyotip analizi, y microdelesyon vb.)
  • Özel spermiogram testleri (retrograd ejakulasyon için vb.)
  • Sperm DNA testleri,
  • SORP testi

Tüm bu tetkikler sonucunda amaç doğal yollardan gebelik olmalıdır, ancak bu mümkün değilse yardımcı üretme tekniklerine yönelinmelidir.

Özellikle azoospermik hastalarda mikroTESE (testis içinde mikroskop yardımıyla sperm aranması) tekniği ile sperm bulma başarısının %60’lara kadar yükselmiş olması çok önemlidir.

Son yıllardaki erkek infertilitesindeki bu gelişmeler (mikro TESE) ile en zor hasta gruplarında bile yüksek oranda başarılar, gebelikler ve sağlıklı doğumlar elde edilmektedir.

Teratozoospermi – Morfoloji Sperm

Sperm morfolojisinin değerlendirilmesinde kullanılan iki yaygın metod vardır. WHO kriterleri ve Kruger’in kesin kriterleridir. Kruger kriterleri, morfoloji konusunda çok daha detaylı inceleme yaptığından dolayı, günümüzde en çok başvurulan tekniktir.

Kruger kriterlerine göre, % 4’ün altında normal morfolojili sperm görülmesine, teratozoospermi denir.

Sperm üretimi komplex ve hassas bir süreç olup, genetik yapıya, vücut iç patolojilerine ve dış etkenlere bağlı olarak değişik aşamalarda meydana gelen bozulmalar teratozoospermiye neden olabilir.

Sperm morfolojik anomalilerinin şiddetli olanları spermin dölleme kapasitesini değişik oranlarda olumsuz etkilemektedir. En önemli anomaliler büyük baş, yuvarlak baş ve kuyruk anomalileri olup, sperm baş bölgesinde de anormallikle birlikte görülen tail-stump sendromlarıdır. Bu anomaliler, mevcut oldukları örneklerde yüksek oranda bulunmaları ve dolayısıyla normal sperm seçiminin çoğunluklu mümkün olamaması nedeniyle yüksek döllenme başarısızlığı, kötü veya yavaş embriyo gelişimi blastokist evresine ulaşmada başarısızlık görülebilmektedir.

Bu patoloji ; genellikle sperm hareket ve sayı azlığı ile beraber bulunur. Günümüzde, morfolojik değerlendirmenin Kruger kriterlerine göre yapılması esastır.

Sperm morfoloji bozuklukları; infertilitede en önemli sorunlardan biridir.

Spermatozooa da akrozom yokluğuna bağlı olarak yuvarlak-baş morfolojisi gözlenir.

Sperm DNA hasarları ile teratozoospermi arasında anlamlı ilişki bulunur.

Morfoloji analizinde bir spermatozooada birden fazla patoloji bulunabilir. Bu patolojileri Teratozoospermi indexi (TZI) ile yorumlayıp infertilite takip ve tedavileri oluşturulur. Morfolojisi bozuk olan sperm örneklerinde, bu bozukluğun derecesini yani şiddetini ortaya koymaktadır. Tanım olarak sperm başına düşen anomali sayısını gösterir.

 

Büyük Baş (Makrosefali)

Sperm başının normal boyutlardan büyük çoğunlukla düzensiz yapıda ve multinükleer (çok çekirdekli) olması durumudur. Çocuklukla birden çok başın ve kuyruğun birarada olduğu düzensiz formlar olarak göze çarpar. Bu anomalinin mevcut olduğu örneklerde başsız (pin-head) spermlerede sıklıkla rastlanır. Büyük başlı spermlerin spermatogenez sonucunda oluşması gereken 4n (çok çekirdekli) yapısının birbirinden ayrılamadan gelişmesi nedeniyle oluştuğu bilinmektedir.

Bu anomalinin baskın olduğu örneklerde aynı zamanda sperm sayısı, hareketliliği ve canlılığın da düşük olması nedeniyle yeterli sperm elde edilebilmesi için bazen cerrahi yola (MikroTESE) başvurulması gerekebilmektedir.

Bu tip spermle oluşan embriyolarda, yüksek oranda kromozomal anomali olduğu saptanmıştır. Spermlerde yapılan kromozom incelemesinde de (FISH) anormallik oranı yüksektir. Büyük başlı amorf spermlerle mikroenjeksiyon sonrası döllenme başarısızlığı, kötü embriyo gelişimi, embriyolarda yavaşlama veya duraksama, düşük gebelik oranları ve yüksek oranda gebelik kayıpları gözlenmektedir.

Günümüzde makrosefal yada çok büyük başlı spermlerin ağırlıklı olduğu örneklerde IMSI yöntemi ile sperm seçimi ve mikroenjeksiyon en yararlı yöntemdir. PGT yöntemi ile kromozomal anomalili embriyoların elenmesi sağlıklı olarak gebelik şansını arttırmaktandır.

 

Yuvarlak Baş (Globozoospermi)

Yuvarlak başlı spermler, akrozom kısmına sahip olmamaları ve spermin iskelet yapısındaki problemler sebebiyle normalde oval olan ve akrozom kepi içeren baş yapısının bozulması ile oluşur. Akrozom, spermin yumurtayı çevreleyen zona tabakasına bağlanmasını ve içerdiği eritici enzimler sayesinde bu tabakayı geçerek yumurtaya girişini sağlayan yapıdır. Dolay ısıyla yokluğunda spermin normal yoldan yumurtayı döllemesi mümkün olmamaktadır. ICSI yöntemi ile bu problem aşılmaktadır fakat spermin DNA yapısındaki problemlerin eşlik etmesi sebebiyle dölleme kapasitesi yine de oldukça düşüktür.

Olgun bir spermin DNA ipçikleri çekirdeğin içerisinde gevşek bir şekilde paketlenmiş haldedir. Fakat yuvarlak başlı spermlerde bu yapı sıkı bir şekilde paketlenmiş durumda olduğundan yumurta içerisinde spermin DNA iplikçikleri açılamaz ve sonuç olarak döllenme gerçekleşemez. Ayrıca bu formlarda, spermin sentrozom denen ve döllenme esnasında kromozomların hareketinden sorumlu yapıları oluşturan parçasınında hasarlı olduğu ve bu nedenle döllenmenin gerçekleşmediği öne sürülmektedir. Birçok çalışmada bu spermlerin DNA’larında yüksek oranda kırıklar (fragmantasyon) olduğunu göstermiştir.

İki tip globozoospermi tanımlanmıştır. Tip 1’de spermlerin tamamına yakını yuvarlak başlı spermlerden oluşmaktadır ve akrozom yoktur. Tip 2’de ise koni şeklinde bir başla beraber düşük oranda akrozoma sahip spermler görülebilir ayrıca hareket azlığı eşlik etmektedir.

Bu bozukluktan sorumlu genler tam olarak belirlenememiş olmakla beraber genetik geçişli olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Yuvarlak başlı spermler üzerinde yapılan sperm FISH incelemelerinde normal spermlere kıyasla artmış anöploidi (sayısal kromozom anomalisi) oranları saptanmıştır. Genel olarak globozoospermi vakalarında düşük oranda döllenme ile kötü embriyo gelişimi ve düşük gebelik oranları ve artmış düşükler söz konusudur. Bu vakalarda uygulanan IMSI yöntemi ile akrozom içeren spermlerin daha etkin bir şekilde tespit edilerek ICSI için kullanılması başarı şansını arttırmaktadır.

 

Şiddetli Kuyruk Defekti (Tail-Stump)

Tail-stump defekti, sperm kuyruğunu oluşturan protein yapılarındaki bozukluk ya da eksikliklerden kaynaklanan kısa, küt ve kalınlaşmış kuyruğa sahip en şiddetli sperm kuyruk anomalisidir. Kuyruktaki kalınlaşma, kuyruğu çevreleyen fibröz yapının kontrolsüz gelişmesinden kaynaklanmaktadır ve tail-stump spermlerin tüm alt tiplerinde ortak bir bozukluktur. Genetik geçişli olduğu düşünülen bu anomalinin bazı tipleri ile ilgili genleri gösteren çalışmalar olmakla birlikte sorumlu genler net olarak belirlenememiştir.

Tail-stump sperm örneklerinde canlılık oranı çoğunlukla yüksek olmakla beraber hareketlilik sperm kuyruk yapısının tamamen bozuk olmasına bağlı olarak çok düşüktür ve hareketsiz örneklere sıklıkla rastlanır. Hareketlilik spermin canlılığını gösteren en önemli parametredir ve dolayısıyla bu vakalarda ICSI için canlı sperm seçimi oldukça güçleşmektedir. Bu nedenle hiç hareketli sperm bulunamayan vakalarda %40’dan az canlılığı belirleyen kuyruk şişme testine (HOST) başvurularak sperm seçimi yapılır. Bir başka çözümde özellikle canlılığın çok düşük olduğu olgularda canlılığı çok daha yüksek olan (%80-90) testiküler sperm kullanımı tercih edilebilmektedir. Tail-stump vakalarının bir kısmında normal morfolojiye sahip spermler elde edilebilmekte ve normal vakalara yakın sonuçlar alınabilmektedir.

Başarısız Tüp Bebek Denemeleri Sperm Dna Hasarının Önemi

Mikroenjeksiyon denemelerinde oosit toplanma (opu) günü verilen ejakulattaki spermlerin DNA hasarı oranı çok önemlidir. Oosit sayısı ve kalitesi iyi olsa da, sperm sayısı hareket ve morfolojisi iyi olsa da mikroenjeksiyon başarısız olabilir. İşte bu durumlarda sperm DNA hasarını değerlendirmek gereklidir.

Standart sperm testindeki (spermiogram) sperm sayı, hareket ve morfoloji değerlendirmesi, sperm DNA hasarını göstermez.

DNA hasarlı sperm oranı arttıkça doğal yolla da gebelik şansının azaldığı bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda;  sperm DNA hasar oranı fazla olan spermlerle yapılan mikroenjeksiyonlarda fertilizasyon oranının %20 daha az olduğu gösterilmiştir.

Embriyo döllenme oranının %20 den düşük olan durumların %75’ inde spermlerde ileri derecede DNA kırığı içermekteyken, fertilizasyon oranı arttıkça hasarlı sperm taşıyan olgu sayısı da azalmaktadır. Burada en dikkat çekici durum, mikroenjeksiyon sırasında normal morfolojide spermler seçilmiş olsa dahi embriyo döllenme oranları düşük kalmaktadır.

Sistemik infeksiyonlar, testiküler bölge infeksiyon ve iltihabi reaksiyonları, hormonal faktörler, toksinler, sigara ve oksidanların sperm yapısında bozukluk yaptığı sperm DNA hasar oranını arttırdığı literatürlerde gösterilmiştir.

Sperm DNA hasar oranı yüksekse, bunlardan gelişebilecek embriyoların gelişimi de bozulabilir. Embriyoların blastosist evresine gelme şansı azalır, düşükler artar, embriyoda anomaliler gelişebilir. Aslında fertilizasyon sırasında sperm yumurtaya girdiği zaman, yumurtada bulunan enzimler hasarlı DNA’ları tamir edebilir. Tamir mekanizması da genç yumurtalarda daha iyi işler. Bu nedenle kadın yaşı ne kadar genç ise hasarlı DNA içeren sperm oranı fazlada olsa sağlıklı gebelik ve doğum gerçekleşme şansı o kadar artar. Hasarlı spermlerin oranını artınca tamir mekanizması yetersiz kalabilir ve sorunlar başlayablir.

Sperm DNA hasar testinin normal değerleri DNA fragmantasyon indexi ile gösterilir. Değerlendirmeye alınan sperm hücreleri arasinda hasarlı DNA taşıyan sperm hücrelerine oranına bakılarak hesaplanır. DFO-DFI %30 dan fazla ise yüksek dereceli hasarlı sperm DNA hasarı, DFO-DFI oranı % 15-30 arasında ise orta derecede hasar olarak kabul edilebilir. DFO-DFI oranı %15 in altında olduğu durumlarda yeteri kadar sağlıklı spermler olarak kabul edilebilir. Bu oranları %10-20-30 olarak kullanan merkezler ve literatür bilgileri de vardır.

 

Sperm DNA hasarlarını tedavi prensipleri; enfeksiyonların tedavisi, antiinflamatuar önlemlerle lökositlerin uzaklaştırılması, antioksidanlar, hormonal stimulasyon, varikoselin tedavisi, sağlıklı yaşam tarzı ve beslenme, kilo verilmesi olarak sayılabilir.

Sperm DNA hasarı ile ilgili literatür sonuçları :

  1. Sperm DNA hasarı arttıkça düşük riski artabilir,
  2. Tüp bebek yapılan çiftlerde erkeğin sperm DNA hasar oranı yüksekse, canlı doğum oranları anlamlı derecede düşer,
  3. Sperm DNA hasarı arttıkça embriyo kalitesi bozulmakta ve gebelik şansı azalmaktadır.
  4. Sperm morfolojisinde baş ve kuyruk bozukluğu olan spermlerde DNA hasar oranı artmaktadır. Bu spermlerin tüp bebekte kullanılması başarıyı da düşürmektedir.
  5. Aşılama veya tüp bebek yapmadan önce sperm DNA hasar testi yapılması önemlidir. Özellikle gebelik kayıplarında bunun önemi daha da artar.
  6. İnfertil çiftlerde erkeğin rolünü araştırmada ve tüp bebek başarısını tahmin etmede sperm DNA hasar analizi yapılması faydalı bir tekniktir.
  7. Sperm değerleri normal olan erkeklerde tüp bebek ile sonuç alınamamışsa yada düşük oluyorsa spermin DNA hasarı yönünden değerlendirilmesi faydalı sonuç verir. Çünkü böyle erkeklerde sperm DNA hasar oranı anlamlı derecede artmıştır.
  8. Tüp bebek yapılmadan önce erkeğin spermlerinin DNA hasarı yönünden incelemesi yapılmalıdır. DNA hasar düşük çiftlerde tüp bebek yapılması başarı şansını arttırır.
  9. Sperm analizi bozuldukça hasarlı DNA içeren sperm hücre sayısı da artmaktadır.
  10. Çocuğu olmayan infertil çiftlerde erkeğin spermi DNA hasar analizine alındığında, büyük kısmında hasarlı sperm oranının artmış olduğu görülmektedir. Böyle olgularda sperm DNA hasar analizi yapılması uygun olacaktır.
  11. Sperm hareketi bozuk olan spermlerin DNA hasarlı olma oranları anlamlı derecede artmakta, yani sperm motilitesi bozuldukça sperm DNA hasar oranları da artar.

Tüm bunlardan çıkan sonuç; ejakulatta DNA hasarlı sperm oranı fertilizasyon yani embriyonun döllenmesi ve embriyonun gelişimi ile direkt ilişkilidir.

azoospermi

Mikro TESE

Kısaca mikro TESE olarak bilinen mikroskopik testiküler sperm ekstrasyonu sperm hücrelerinin direkt olarak erkek üreme sisteminden alındığı bir operasyon olma niteliği taşır. Farklı zamanlarda gerçekleştirilen en az iki ayrı spermiyogram sonucunda ejakülatında canlı ya da cansız hiç sperm hücresine rastlanmayan, tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi teşhisi konan erkeklere uygulanmaktadır. Bu uygulama sayesinde birçok çift çocuk sahibi olabilmektedir.

 

Mikro TESE Ameliyatı Nedir?

Mikro TESE, genel anestezi altında, tüp bebek tedavisi için yapılan sperm elde etme işlemidir. Tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi tanısı konan erkeklerden MikroTESE sayesinde sperm hücresi elde edilebilmektedir. Bu işlem geleneksel TESE uygulamasına göre daha başarılıdır. Operasyon gelişmiş teknolojik özelliklere sahip mikroskop kullanılarak yapılır.

MikroTESE operasyonu sırasında testislerde sperm üretimi olan bölgeler mikroskop yardımıyla detaylıca görüntülenir. Bu sayede canlı sperm hücresi bulma ihtimali artar. İşlemin mikroskop ile yapılmasının bir diğer avantajı da sperm arama ve alma işlemi yapılırken testis dokusuna zarar verme riskini minimuma indirmektedir. Mikro TESE operasyonlarında canlı sperm bulma ihtimali oldukça yüksektir. Bu oran seçilmiş hastalarda %60 dolaylarına çıkabilmektedir.

 

Mikro TESE Ameliyatı Nasıl Yapılır?

MikroTESE ameliyatı genel anestezi ile yapılmaktadır. Bu sayede hastalarda işlem boyunca herhangi bir rahatsızlık hissi meydana gelmemektedir. Operasyon için ilk önce skrotumun orta hattından bir kesi yapılmaktadır. Bu sayede testislerde sperm üretiminin gerçekleştirildiği bölgelere erişim sağlamak mümkün hale gelmektedir. Sonrasında ise birkaç küçük kesi atılarak doku alınır. Doku çıkarıldıktan sonra mikroskop altında sperm araması yapılmaktadır. Canlı sperm bulunduğunda hemen döllenme için kullanılabilmektedir. Sperm hücresi alındıktan sonra skrotumda açılan kesi kapatılarak ameliyat sonlandırılır. Hastalar genellikle aynı gün evine gitmektedir. Gündelik hayata geri dönüş ise yaklaşık olarak 1 – 2 haftayı bulabilmektedir.

 

Mikro TESE Ameliyatı Ne Kadar Sürer?

MikroTESE ameliyatının süresi kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Ameliyat süresi sperm hücresinin bulunması ile direkt olarak alakalıdır. Sperm hücresinin bulunması için incelenen doku miktarı arttıkça ameliyat süresi de uzar. Alınan her doku mikroskop altında detaylı bir şekilde incelenmektedir. MikroTESE ameliyatları ortalama olarak 2 saat civarında sürmektedir.

 

Mikro TESE Ameliyatı Hangi Hastalara Uygulanır?

MikroTESE ameliyatı için hastaların bazı kriterleri karşılamaları gerekmektedir. Bu işlem tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi hastaları için uygundur. Yapılan hormon testlerinde kanında yeterli miktarda testosteron seviyesi bulunan hastalar operasyon için ideal hastalar arasında yer almaktadır. Çünkü kandaki testosteron seviyesinin yüksek olması testislerin fonksiyonlarının varlığı anlamına gelir.

Sperm üretimi erkeklerde bulunan Y kromozomundaki AZF bölgesi tarafından ve bu bölgede yer alan a, b, c alt bölgelerinde düzenlenir. A, B ya da her üç alt bölgenin de bulunmaması durumunda vücutta sperm üretiminin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu hastalarda sonuç alınamayacağı için mikroTESE ameliyatının yapılmasına da gerek yoktur.

 

Mikro TESE Ameliyatı Riskleri Nelerdir?

Her ne kadar mikro TESE ameliyatı oldukça güvenilir bir ameliyat olsa da tüm operasyonlarda olduğu gibi bazı riskler barındırır. İşlemden sonra ameliyat alanının açılması, kanaması ya da enfeksiyon oluşması bu risklerden bazılarıdır. Ayrıca testislerde ağrı ve rahatsızlık hissi de meydana gelebilmektedir. Bu ameliyatlarda testis dokusuna zarar verme oranı hiç yok denecek kadar azdır. Ameliyat esnasında sperm bulundurma olasılığı olan testis bölgeleri 25 kata kadar büyütülebilmektedir. Bu sayede ameliyatı alanı detaylı bir şekilde görülebilmektedir. Görüntülerin aşırı miktarda büyütülmesi operasyonu gerçekleştiren uzman hekimin daha kolay çalışma yapmasına olanak sağlar. Bu durum ameliyatın güvenli bir biçimde gerçekleşmesine katkıda bulunur.

 

Sıkça Sorulan Sorular

Mikro TESE Ameliyatında Sperm Çıkmazsa Ne Olur?

Mikro TESE ameliyatı sonrasında canlı sperm hücresine rastlanmadığında testislerden örnek alınarak patolojiye gönderilmektedir. Bu örnek dokular laboratuvarda detaylı bir şekilde incelenir. Patoloji sonucuna göre mikro TESE ameliyatı tekrarlanabilmektedir.

Mikro TESE Ameliyatı Olacak Olanlar Nelere Dikkat Etmelidir?

Mikro TESE ameliyatında sperm hücresi direkt olarak testislerde aranmaktadır. Bu nedenle hastaların işlem öncesinde cinsel perhiz uygulamasına gerek yoktur. Kronik rahatsızlığı bulunanların ve bu rahatsızlığa bağlı ilaç kullanan kişilerin bunu mutlaka muayene esnasında bildirmesi gerekir.

Birden Fazla Mikro TESE Ameliyatı Yapılabilir mi?

İkinci kez mikro TESE ameliyatı yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak yeni operasyon planlaması ile ilk Mikro TESE arasında minimum 6 ay olması tavsiye edilmektedir.

Mikro TESE Başarı Oranı Nedir?

Mikro TESE başarı oranı azosperminin altında yatan neden göre değişiklik gösterebilmektedir. Ancak genellikle mikro TESE ameliyatı olan hastaların yaklaşık %40 – 60’ında canlı sperm elde edilebilmektedir.

azoospermi

Azospermi

Azospermi, erkeklerin ejakülatında canlı ya da cansız herhangi bir sperm hücresinin görülmemesi durumudur. Üreme sisteminde meydana gelen tıkanıklar, hormonal problemler, ejakülasyon problemleri ya da testis yapısı veya fonksiyonu ile ilgili sorunlar azospermiye yol açabilmektedir. Bazı erkeklerde her ne kadar ejakülatta sperm hücresine rastlanmasa da yardımcı üreme teknikleri tedavisi kapsamında canlı sperm hücresi bulmak mümkün olmaktadır.

 

Azospermi Nedir?

Azospermi ejakülatta canlı ya da cansız hiçbir sperm hücresine rastlanmaması durumudur. Azospermi tıkanıklığa bağlı olarak ya da tıkanıklığa bağlı olmadan gelişebilmektedir. Erkekler arasında azospermi oldukça yaygındır. Kısırlık yaşayan erkeklerin yaklaşık %10’unda ve tüm erkeklerin %1’inde azospermi bulunmaktadır.

Azospermi erkeklerin önemli bir kısmında herhangi bir belirtiye neden olmamaktadır. Bu nedenle çiftler ancak korunmasız cinsel ilişkiye rağmen hamilelik gelişmemesi sebebiyle muayeneye gittiğinde anlaşılabilmektedir. Her ne kadar direkt olarak azosperminin belirtisi olmasa da azosperminin altında yatan nedenlerin yol açabileceği çeşitli belirtilerin varlığından bahsedilmesi mümkündür. Cinsel isteksizlik, ereksiyon bozukluğu, testislerde kitle, şişlik ya da rahatsızlık hissi ve vücutta kıl dökülmesi belirtileri azospermiye neden olabilecek hormonal ya da genetik kromozomal bozuklukların semptomları arasında yer alır.

Azospermi temel olarak iki farklı türde karşımıza çıkabilir. Tıkanıklığa bağlı azospermi ve tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi olarak sınıflandırılabilen bu kısırlık nedeni, türü doğrultusunda özel tedavi yaklaşımları gerektirir.

 

Tıkanıklığa Bağlı Olan Azospermi

Azospermi kendi içerisinde iki türe ayrılmaktadır. Tıkanığa bağlı azospermi yaklaşık olarak tüm azospermi vakalarını %40’ını oluşturur. Tıkanıklık spermin geçtiği ve depolandığı sperma kanalı ya da epididim gibi erkek üreme sistemi bölümlerinde meydana gelebilmektedir. Doğuştan gelen bazı problemler de tıkanıklığa neden olabilir.

Konjenital bilateral vas deferans yokluğu, spermi testislerden taşıyan sperma kanalının doğuştan olmadığı genetik bir durumdur. Kistik fibroz genlerine sahip olma ya da bu genleri taşımayla ilişkilendirilmektedir. Enfeksiyon, kist, yaralanma ve vazektomi tıkanıklığa bağlı azosperminin diğer nedenleri arasında yer almaktadır.

 

Tıkanıklığa Bağlı Olmayan Azospermi

Her azospermi türünün çeşitli nedenleri ve bu duruma yol açabilen çeşitli rahatsızlıkları vardır. Yaklaşık olarak vakaların %10 – 15’inde Y kromozomunu etkileyen genetik problemler yer almaktadır. Tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi testis öncesi ve testiküler olarak ikiye ayrılır. Testis öncesi azospermi Kallmann sendromu gibi bazı genetik bozukluklar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Sendrom sonucunda vücudun gonadotropin salgılayıcı hormon üretimi olumsuz etkilenir ve bu da sperm hücrelerinin üretilmemesine yol açar. Özellikle hipotalamus ya da hipofiz bezinde hasara yol açan beyinle ilgili problemler, bazı ilaçların kullanımı ve kanser hastalığında başvurulan radyasyon tedavisi testis öncesi azospermiye yol açar.

Testiküler azospermi ise testis olmamasına, kriptorşizm olarak bilinen inmemiş testise, testislerin sperm üretmediği sertoli cell-only sendromuna ve testislerin olgun sperm üretemediği spermatojenik durmaya bağlı olarak gelişebilir. Ayrıca Klinefelter sendromu, ergenlik sonuna doğru kabakulak hastalığına yakalanmak, tümör, radyasyon, diyabet ve varikosel de tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi nedenleri arasında yer alabilir.

 

Azospermi Nasıl Anlaşılır?

Azospermi teşhisi spermiyogram ile yapılabilmektedir. Alınan ejakülat örneğinde sperm hücresine rastlanmaması azospermi kanıtıdır. Kesin teşhis için bu testin birkaç hafta sonra tekrarlanması gerekir. Hormon seviyelerini ve genetik problemleri tespit edebilmek için kan tahlili, skrotum ve diğer üreme organlarının durumunu kontrol etmek için ultrason, hipotalamus ve hipofiz bezlerinin kontrol edilebilmesi için bilgisayarlı tomografi ve sperm üretimini yakından incelemek için biyopsi gibi ek prosedürler gerekli olabilmektedir.

 

Azospermi Nasıl Tedavi Edilir?

Tıkanıklığa bağlı azospermi için tıkanıklığın olduğu kanalların yeniden bağlanması ya da yeniden şekillendirilmesi ile azospermi tedavi edilebilmektedir. Ayrıca düşük hormon üretimine bağlı olarak gelişen durumlarda hormon tedavisi uygulanmaktadır.

Tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi tedaviye olumsuz cevap verebilmektedir. Ancak bu çiftler için bir son ya da umutsuzluk kaynağı olarak görülmemelidir. Tüp bebek gibi yardımcı üreme yöntemlerinde kullanılan teknikler sayesinde direkt olarak sperm kanallarında sperm hücresinin olup olmadığı kontrol edilebilmektedir. Bu sayede azospermiye bağlı kısırlık yaşayan çiftler için de çocuk sahibi olabilme ihtimali yükseltilebilmektedir. Tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi hastalarına uygulanabilen ve %60 dolayında sperm bulma imkânı sunan MikroTESE en gelişmiş tedavi yöntemlerinin başında gelmektedir. MikroTESE ile testiste sperm üretiminin gerçekleşme olasılığının olduğu tüm bölümler detaylı olarak incelenebilir. Mikrocerrahi teknikle gerçekleştirilen cerrahide teknoloji kadar hekim tecrübesi de başarı için en temel faktörlerdendir.

 

Sıkça Sorulan Sorular

Azospermi Tedavisiyle Hangi Bölüm İlgilenir?

Azospermi tedavisi üroloji ve androloji uzmanları tarafından gerçekleştirilir.  Kısırlık sorunu yaşayan çiftlerin eş zamanlı değerlendirilmesi sırasında erkeklere farklı zamanlarda gerçekleştirilen en az iki ayrı spermiyogram dahilinde azospermi tanısı konulması halinde tedavi süreçleri üroloji ve androloji uzmanları tarafından gerçekleştirilir.

Azospermi Olanlar Nasıl Beslenmeli?

Azospermi hastalarının koenzim 10 içeren kırmızı et, soya fasulyesi, süt ve süt ürünleri, başta somon olmak üzere yağlı balık türleri, brokoli ve yağlı tohumları tüketmesi tavsiye edilmektedir. Beslenme düzeni ile ilgili öneriler her azospermi hastasında spermiyogram sonuçlarını değiştiren bir etki yaratmaz. Kişinin sahip olduğu azospermi türü tedavi süreçlerinde takip edilmesi gereken aşamalar üzerinde belirleyici etkiye sahiptir.

Azospermi Testi Nasıl Yapılır?

Azospermi teşhisinin konulabilmesi için spermiyogram olarak bilinen semen analizi yapılmaktadır. Hastaların testten önce yaklaşık 3 – 5 gün boyunca cinsel perhiz yapması gerekmektedir. Azospermi teşhisinin kesin olarak konabilmesi için testin minimum 3 hafta ara ile 2 – 3 defa tekrar edilmesi gerekir.

Klinefelter Sendromu

Klinefelter sendromu; azosperminin (sperm sayısının 0 olması ) en sık karşılaşılan genetik nedenidir. Olguların %14’ünü oluşturur.500 erkekte 1 görülen bir anomalidir.

Klasik üç bulgusu; küçük ve sert testisler,jinekomasti ve azospermiden ibarettir. Bu sendrom cinsel olgunlaşmanın gecikmesi, boyun uzaması, entelektüel zekada azalma ,varikoziteler, obezite, diyabet, lösemi, gonaddışı germ hücre tümörlerinde artış eğilimi ve meme kanser ile ortaya çıkabilir. Meme kanser görülme sıklığı normal erkeklere göre 20 kat fazladır. Bu kromozom sayısı anomalisinde erkeklerin %90’ı fazla bir X kromozomu ( 47,XXY ) taşımakta %10’u ise XXY/XY kromozomlarının  bir karışımı olan mozaisizme sahiptir. Bu sendromda  baba olma şansı azdır ancak  mozaisizm ve daha hafif formlarda baba olma şansı daha yüksektir. Testislerin boyu genellikle 2cm den küçüktür ve mutlaka 3.5 cm den kısadır. Biyopsilerde genellikle normal sayıda leydig hücresi ve seminifer tübüllerde hyalinizasyon ve sklerozis görülür. Hormonl testlerinde  genellikle azalmış testesteron ve açıkça yükselmiş FSH ve LH değerleri görülür. Serum östradiol seviyeleri sıklıkla yükselmiştir. İleri yaşlarda testesteron azalma eğiliminde olduğu için erkeklerin virilizasyon ve normal cinsel fonksiyonları için androjen tedavilerine ihtiyacı olacaktır.

Klinefelter sendromundaki hastalarda yaşa göre değişmekle beraber %60’a kadar varan oranlarda mikrotese ile sperm bulunabilir.

Klinefelter sendromunda hormonal tedavi sonrasında mikrotese yapıldığında sperm bulma şansı artmaktadır.

Varikosel

Varikosel; Skrotal venlerinin (torba toplardamarlarının) pampiniform pleksusu içinde genişlemesi ve kıvrımlaşması olarak tanımlanır.

Erkek inferilitesinin cerrahi yoldan en iyi düzeltilebilir nedenidir.

Varikosel bir puberte patolojisi olup 10 yaşından küçük çocuklarda rastlanmaz. Sağlıklı genç erkeklerin %15’inde sol testiste varikosele rastlanır. Buna karşılık çocuğu olmayan erkeklerde sol varikosel görülme sıklığı %40’lara yaklaşmaktadır.

Sağlıklı erkeklerde çift taraflı varikosel oranı %10’un altında olmasına rağmen, çocuğu olmayan erkeklerin %20’sinde çift taraflı varikosel saptanmaktadır.

Varikosel kendiliğinden gerilememektedir. Varikosel tanısı esas olarak doğru bir fizik muayene sırasında rahatlıkla konulabilir.

Varikosel sınıflaması;

Subklinik Varikosel: Ikınma ve öksürme gibi valsalva manevrası ile efor yaptırılan hastada sadece radyolojik olarak renkli doppler ultrasonografi ile saptanabilinen varikosel,

  • Grade 1 Varikosel / Ikınma , öksürme gibi valsalva eforları sırasında el ile muayenede saptanan varikosel,
  • Grade 2 Varikosel / Efor yaptırılmadan elle muayenede hissedilen varikosel,
  • Grade 3 Varikosel / Efor yaptırılmadan dışardan gözle dahi görülebilen varikosel.

Varikosel, testis boyutunda küçülme (atrofi) yapabilmektedir. Varikosel onarımının (cerrahi tedavi) ergenlerde atrofiyi geri döndürebildiği gösterilmiştir.

Varikoselin sperm kalitesini bozduğuna ilişkin tartışılmaz kanıtlar vardır.

Varikoselli erkeklerde sperm sayısı azalabilmekte, hareket ve şekil (morfoloji) bozukluğu saptanabilmektedir.

Varikoselin günümüzdeki en seçkin tedavi yöntemi mikrocerrahi (mikroskobik) varikoselektomidir.

Operasyon kasık bölgesinden ve mikroskop kullanılarak yapılır. Operasyon sonrasında oratalama %66 oranında sperm testlerinde iyileşme gözlenebilir. Mikroskopik varikoselektomi sonrasında ortalama %35 oranında gebelik gözlenmektedir.

Varikosel ameliyatlarının operasyon mikroskopu kullanılmadan yapılan tiplerinde yani normal varikoselektomilerde hem sperm oranlarında hem de gebelik oranlarında yeteri kadar başarı sağlanamaktadır.

Mikroskop kullanılmadan yapılan varikosel operasyonlarının en büyük tehlikesi %40’lara varan nüks (tekrar) olasılığıdır.

Mikroskop kullanılarak yapılan varikoselektomi de ise nüx olasılığı sadece %0,1 dir.

Gerek operasyonun başarısı gerekse nüks olasığının az olması nedeniyle varikoselli hastalarda; mikrocerrahi (mikroskop) operasyon yöntemi tercih edilmelidir.

Hidrosel

Skrotum içerisinde testisin katmanları arasında sıvı toplanmasıdır. Hidrosel, skrotum bölgesine gelen travmalarla oluşabildiği gibi infeksiyonlara sekonder olarak da oluşabilir. Varikosel ve fıtık ameliyatı gibi kasık bölgesi cerrahisi sonrasında komplikasyon olarak hidrosel oluşabilir.

Yavaş yavaş şişlik ve afi hidrosel kitlesi oluşabildiği gibi çok hızlı bir büyüme ile de oluşabilir.

Hidrosel; spermatosel, testis tümörü ve skrotal herni ile çok karışabilir. Fizik muayene de tanı netleştirilse de mutlaka renkli doppler ultrasonografi ile skrotum incelenmelidir.

En önemli nokta; hidrosel varlığının oluşabilecek testis tümörünün el muayenesini güçleştirmesidir. Bu nedenle ultrasonografi mutlaka yapılmalıdır.

Ultrasonografi ile net tanı ayrımı yapılamayan hastalarda MR en iyi görüntüleme yöntemidir.

Hidrosel genellikle takip edilir ve hastalar ancak çok büyük boyutlara ulaştığında doktora giderler. Sıvı kitlesinin ebadı çok büyükse, sosyal olarak kişiyi rahatsız ediyorsa, cinsel ilişkiye girmeyi dahi zorlaştırıyorsa mutlaka cerrahi olarak müdahele edilmelidir.

Hidroseli enjektör yardımı ile aspire etmek geçici çözümdür. Sıvı kolleksiyonu yeniden oluşacaktır. Bundan dolayı kesin tedavi yöntemi cerrahi olarak hidroselin boşaltılması ve testis yapraklarının tamiridir.